Fameck’te Osmanlı Dönemi Paneli

Fransa’nın beş bini aşkın Türk’ün ikamet ettiği güzel ve yeşil bir kenti olan Fameck’te bu yıl beşincisi düzenlenen Fameck Türk Film Festivali, birçok kültür ve sanat etkinliğine ev sahipliği yapması yanında her yıl bu günlerde Türkiye’nin ve Türk kültürünün tanıtımına büyük katkı sağlıyor.

Festivalin yedinci gününe rastlayan 8 Haziran 2013 Cumartesi günü saat 18.00’de “Festival du Film Turk de Fameck” kapsamında konuşmacılarını FSM Vakıf Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Fahameddin Başar, Prof. Dr. Abdülkadir Özcan ve Prof. Dr. Hüsrev Subaşı’nın oluşturduğu bir panelde Osmanlı’yı anlattılar. Festival İcra Kurulu Başkanı Ahmet Aras’ın takdim konuşmasından sonra kürsüye davet edilen hocalar sırasıyla görüşlerini açıkladılar. 
Prof. Başar’ın tarihî kayıtlara girmiş örnekler üzerinden geliştirdiği “Osmanlı’da Hoşgörü” konulu sunumunu, Prof. Özcan’ın kadim Türk-Fransız dostluğunu ele alan “Türk Fransız İlişkilerinin Dünü” adlı konuşması izledi. Son olarak “Osmanlı Döneminde Türk Sanatı” konulu konuşması ile kürsüye gelen Prof. Subaşı, sözlerini slaytlar eşliğinde sürdürerek Osmanlı estetik anlayışının temellerine inmeye çalıştı.
Kısa bir kokteylin akabinde sahnede yerlerini alan Göksel Baktagir ve ekibi Türk Müziğinden güzel bir repertuar sunarak izleyicileri adeta mest etti. Toplantıyı ilgi ile izleyen Türk ve Fransız izleyiciler arasında Fameck milletvekili ve belediye başkanı Libgot ve eşi de bulunuyordu. 
Festivalde Rotterdam İslam Üniversitesi’nden Doç. Dr. Refii Kileci’nin ebru ve hat workshop’u da ilgi ile izlendi. Ertesi gün öğretim üyeleri Paris’te Eyfel’i ve Louvre Müzesi’ni gezerek yurda döndüler.

Her üç panelistin konuşmasından birer özeti aşağıda bulacaksınız. 

“Osmanlı’da Hoşgörü: Osmanlı- Türk Hoşgörüsünün Balkanlardaki Yansımaları” 
Osmanlı Devleti’nin kısa bir süre içerisinde küçük bir uç beyliğinden üç kıtaya hükmeden büyük bir cihan devletine dönüşmesini sağlayan faktörler arasında, ilk Osmanlı hükümdarları ile devlet adamlarının, hâkimiyetleri altında yaşayan farklı kültür, inanç ve etnik yapıdaki insanlara gösterdikleri adâlet ve hoşgörü anlayışlarının büyük rolü olmuştur. Osmanlılar, değişik bölgelerde yaşayan Hristiyan, Yahudi ve çeşitli mezheplerden oluşan halkların inançlarını, dillerini, geleneklerini yaşamalarına izin vermişler, onların can ve mallarının koruyucusu olmuşlardır. Bunun en güzel örneğini Balkanlar’da görmekteyiz.

Osmanlıların adâlet ve hoşgörüye dayanan yönetim anlayışları sayesinde bu coğrafyada farklı din ve ırka mensup insanlar yüzyıllar boyunca bir arada huzur içinde yaşamışlardır. 
“Türk – Fransız İlişkilerinin Dünü” 
Türk- Fransız ilişkileri siyasî, ticarî ve kültürel olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. Siyasî münasebetler Alman İmparatoru V. Karl (Şarlken) tarafından esir alınan ve Madrid’de hapsedilen Fransa Kralı I. Fransuva’nın Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemesiyle başlar. Yine aynı asırda ilk ticarî ilişkiler kurulur ve bu karşılıklı anlaşmalarla yenilenerek yüzyıllarca devam ettirilir. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa karşısında gücünü kaybettiği XVIII. yüzyılda askerî alanda yenilikler yapılması için Fransa’dan yardım istenir. Bu yüzyıl aynı zamanda karşılıklı kültürel ilişkilerin başladığı dönemdir. Daha sonraki devirlerde yer yer kesilse de, eski dostluk münasebetleri devam eder ve günümüze kadar gelir.

“Osmanlı Dönemi Türk Sanatı” 
Selçuklu ve Beylikler dönemi tecrübeleri üzerinde yükselen Osmanlı Sanatı, mimarîden mûsikîye, hat sanatından çiniye, şiirden ahşap ve taş işçiliğine kadar estetik kaygıyla yola çıkmış tüm uğraş alanlarında en güzel eserlerini vermiş, İslâm kültür ve medeniyetinin tarihî süreç içindeki en zirve yansımalarını ortaya koymuştur. Sanatın en bariz tezahür alanlarından mîmârîde Sinan’ın Süleymaniye ve Selimiyesi gibi eserlerle ulaşılan ufuk ve derinlik, dünya mimarlık tarihinin nadiren kaydettiği hadiseler arasında yerini alırken, şiir sahasında Fuzûlî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galib, Namık Kemal, Ziya Paşa, T. Fikret ve Âkif gibi isimlerle anıtsal örnekler verilmiş, tarihî anlamda Türk Mûsikî repertuarı bu süreç zarfında Itrî, Hâfız Post, III. Selim, Hacı Ârif Bey gibi dâhilerle ölümsüz eserler kazanmıştır. Gerek çini, ahşap, taş, metal işçiliği, halı ve dokuma alanında gerekse hat, tezhip, minyatür, ebru ve cild gibi kitap sanatlarında ortaya konan mîras yerli ve yabancı müze ve özel koleksiyonların en kıymetli varlıklarını oluşturmuştur.

Şüphesiz ki sanatın her dalında gözlemlenen bu hızlı gelişmenin arka planında başta Sultan’lar olmak üzere, Osmanlı elitinin engin teşvik ve himayesi olduğu kadar bu güzellikler kendileri için bir şey ifade eden ve sanatın inceliğinden haberdar bir talebkâr kitlenin varlığı da göz ardı edilemez. “Günümüzde neden büyük eserler yok?” sorusunun cevabını biraz da burada aramak îcab eder. Talep olmadan arz olmaz. İltifat yoksa, marifet de yok demektir.